** Teknik bir yazı değildir!
Bu blogu Microsoft Power BI özelinde, tüm MS iş analitiği ve ilintili uygulamalar üzerine teknik ve becerebildiğim kadar “hardcore” bilgi vermek üzere açtım.
Üretim ve operasyon kökenli bir kişi olarak, Power BI benim hayatımı inanılmaz kolaylaştırdı, hatta öylesine kolaylaştırdı ve keyifli hale getirdi ki, 20 yıllık kariyerimin sonunda gayet mutlu çalıştığım ve hatta “konfor zonunda” olduğum bir dönemde, yeni bir kariyere başlamaya karar verdim.
Fakat tüm bu yazdığım ve yazacağım yazıları, düzenlediğim düzenleyeceğim eğitim ve webinar’ları birkaç cümleyle bir iş profesyoneli olarak özetlemek gerekirse şunu söyleyebilirim; bunların hepsi teknik, teknolojik bir araç. Evet son derece etkili bir araç. Ama araç.
Bugün kuramadığınız modeli, yazamadığınız metriği yarın yaparsınız. Olmadı önümüzdeki hafta yaparsınız. “Tekniği” er ya da geç gayretinizle doğru orantılı olarak öğrenirsiniz.
Kariyerinin henüz başlangıcında olan genç arkadaşlarla sohbet etme fırsatı bulduğumda konu sıklıkla şöyle bir noktaya geliyor; “yapıyoruz ama bir noktadan sonra tıkanıyoruz.” Bu cümle kalsın burada şimdilik.
Benim yaşlarımda olup da özellikle endüstri mühendisi olanlar varsa aranızda belki hatırlayacaktır: Milli Produktivite Merkezi diye bir yer vardı. Ankara’nın müstesna bir semtinde, müstesna bir binada, “bir makinanın verimliliğini nasıl ölçmek gerektiği üzerine” toplantılar yapar, hatta basılı yayınlar çıkartırdı. Ciltler dolusu yayınlar yaptı. Ama hiç “bir makinanın 100%” verimle çalışıyor olması, tek başına hiçbir anlam ifade etmez diye yazmadı. “Makinanın bazen boş kalması, çalışmasından daha iyidir” de demedi.
Başka bir örnek, Toyota, üretim yönetim sistemlerinde dünyada çığır açmış şirketlerden biridir. Kalite yönetiminden tutun da , üretim yönetimine kadar. JIT, just-in-time, ya da Türkçe’ye uyarlanmış haliyle “tam zamanında üretim” bunlardan en bilineni. Birçok şirket Toyata’nın sistemini taklit etmek istedi, çoğu yapamadı. Teknik olarak konuyu bilemediğinden ya da yeterli kaynağı olmadığından değildi bu. JIT, bir “pull” üretim sistemidir, aşağıdaki tüm işlerin tetiklenmesi en yukarıdan başlar. Yani satıştan. Yani talepten. Toyota’nın bu sistemi başarıyla uygulayabilmesinin tüm sırrı, arzı talebin “bir tık” altında konumlandırabilmesinden kaynaklanıyordu. Talep, tahmin edilebilir, yaratılabilir, planlanabilir. Planlar şaşar ama, plan yapmak tam da bu şaşkınlığın yan etkilerini azaltmak için vardır.
Talebin üzerinde yaptığınız her türlü efor, üretim, yatırım, mavi yaka , beyaz yaka, fazla mesailer, fazla stoklar, size indirimli kampanyalar ve “patron çıldırdı” satışları olarak geri döner. Yani işletme sermayesini verimsiz kullanmış olursunuz. Hepsinin bir gerekçesi bulunur, vardır da. Talep tahmini bence tüm işletmelerin özenle yapması gereken en önemli konu. Talep tahmini, eğer siz bir çağrı merkeziyseniz önümüzdeki ay, önümüzdeki üç ay, önümüzdeki altı ay, tahminen kaç farklı durum/aramayla karşılacağınızı bilmeyi, yaklaşmayı, tahmin etmeyi ve diğer tüm kaynaklarınızı buna göre hizalamanızı gerektirir. Tahmininiz şaşabilir, olabilir, ama ürettiğiniz veriye, müşterinize, şirketinizin bulunduğu ortamın dinamiklerine hakimseniz ve bunu sistematik olarak analiz edebiliyorsanız, bu “şaşma” seviyesi gittikçe azalır.
Bulunduğunuz durumun kapsamını ya da “context”‘ini hem iş olarak hem de analitik olarak bilmek, yukarıda bahsettiğim tıkanıklıkları aşmak için öğrenilmesi gereken en önemli set’lerden biridir. Kapsamı bilmeden rakam yorumlamak, tüm istatistik teorilerini siz yazmış olsanız bile yapılabilecek birşey değil.
Apple ürünlerini hiç kullanmadım, ama Apple’ın tek tip bir ürünü, talebi yaratarak ve yarattığı talebin “bir tık” altında arzetmesini bir endüstri mühendisi olarak hep “muhteşem” buldum. Elbette bunun pazarlamadan-stratejiye kadar bir çok farklı detayı vardır ama, nihai sonuç Apple’ın tek tip bir ürünü yıllar boyunca satabilmesi, işletme sermayesini etkin kullanmanın doruğu bana sorarsınız.
Samsung ise yıllardır aynı amaca hizmet eden cihazlardan en az yirmi çeşit çıkardı, iki sene önce bunu onbeşe, sonra ona düşürdü. Apple da “Plus” ‘ı çıkardı. Bu arada ben bir Samsung mobil cihaz kullanıcısıyım.
Apple’ın yaptığı tamamen doğru, Samsung’un yaptığı tamamen yanlış değerlendirmesi değil bu. Talep ne, talebi yaratabiliyor musun, yaratamıyorsan tahmin edebiliyor musun, edebiliyorsan kaynaklarını hizalayabiliyor musun değerlendirmesi.
İşletmelerde hiçbir birim birbirinden bağımsız, birbirini etkilemeden çalışmaz. Ayrık gibi görünseler bile birbirlerini etkiler. Satışlar önceki döneme göre %50 arttıysa, bu tek başına yeterli bir bilgi değildir. Satın aldığınız hammadde miktarı, yaptığınız mesailer üç kat artmış olabilir!
Cironuz önceki seneye göre 20% arttıysa, sabit ve değişken giderlerinizdeki artışlara da bakmalısınız. Sabitler sabit kaldı değişkenler de aynı oranda arttıysa muhtemelen karlılığınızı hiç arttıramadınız, ama attığınız taş sayısı arttı! Hem sabitleriniz hem değişkenleriniz arttıysa içerideki operasyonlarınız verimsiz demektir. Ciroyu arttırmak yerine iç işleyişinize bakmanız gerekir.
Servis seviyesini ( siparişlerin belli bir sürede tamamının karşılanmasına ilişkin bir KPI’dır) 90% olarak belirleyip, bunun yanına taşıdığınız stokların satışlara oranını koymazsanız, planlamacının yapacağı ilk hareket stokları yükseltmek olur.
Örnekleri arttırabilirim, ama hepsinin ortak noktası şudur, tek bir birimin, bölümün, makinanın tek başına çok iyi göstergelere sahip olması, işletmenin tamamı iyi gidiyor demek değildir. O “iyiyi” gerçekleştirmek için yaptığınız eforun göstergeleriyle birlikte değerlendirmek gerekir.
Mühendisçe! yazmak gerekirse, lokal optimumların bileşkesi, global optimum değildir. “Flow” önemlidir, yani en tepeden aşağıya ve en aşağıdan yukarıya doğru yaptığınız hareketlerin mümkün mertebe birbiriyle uyumlu olması önemlidir.
Üretim yönetim sistemleriyle ilgili onlarca önemli metod var, 6@ ‘dan tutun, toplam kalite yönetimine, önleyici bakıma, kanban sistemlerine, Satış&Operasyon planlamaya (S&OP) kadar. Eğer bir tedarik zinciri yönetecekseniz hepsinden haberdar olmanız gerekir. Ölçmek içinse SCOR modeli gibi çerçeveleri kendi işinize uyarlayabilirsiniz. “Uyarlayabilirsiniz” kelimesi önemli, çünkü her KPI, gösterge, her işletme için aynı anlama gelmez. Gelmeyebilir.
Tıkanmamak için, sadece tekniği değil, iş süreçlerini de öğrenmelisiniz.
Son not, konfor zonu keyiflidir, ama orta uzun vadede sizin için iyi değildir. Eğer girdiyseniz ve bunun farkındaysanız, çıkmaya çalışın, çıkmazsanız en fazla iki sene sonra sizi çıkartırlar!